Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Ferdî Temalar
Çalıkuşu romanının en önemli teması, Feride ile Kâmran arasında yaşanan “aşk”tır. Romanın baş kahramanı olan Feride, uzun süre açıkça itiraf etmeyip Kâmran karşısında hırçınlaşıp ondan nefret ettiğini söylese de, gerek öğrenciliğinin son yıllarında, gerekse Anadolu’da yaşadığı yıllar boyunca Kâmran’ı hep sevmiştir. Teyzesinin köşkünden ayrıldıktan sonra karşısına pek çok erkek çıkmış olmasına rağmen, hiçbirine Kâmran’a karşı hissettiği duygularla yaklaşmaz. Feride’nin onca yıl sevdiğinden ayrı kalmasının arkasında daha çok sevilmek, sevmeyi ve kendini sevdirmeyi yeterince bilmemek vardır. Daha da önemlisi, gururu ile aşkı arasında bir çatışma yaşayan Feride, yıllarca gururunun aşkına galip gelmesinin acısını yaşar. Anadolu’da bulunduğu yıllar, ona sevmeyi, kendini sevdirmeyi öğretmiş; yüreğinde hep kanayan bir yara olan aşkı ve yaşadığı olaylar onu olgunlaştırmıştır. Hatıra defterinin son sayfalarında Feride, yıllarca kendisinden bile saklamaya çalıştığı aşkını itiraf eder. “Evet, niçin yalan söyleyeyim? Bütün nefretlerime, isyanlarıma, bütün o geçmiş şeylere rağmen, ben yine bir parça senindim.” (s.330) “Bu son ayrılık saatinde niçin hakikati saklamalı? Bu okumayacağım defteri ben senin için yazdım Kâmran. Evet, ne söyledim, ne yazdımsa hep senin içindi. Yanlış, çok yanlış bir iş tuttuğumu bugün artık itiraf edeceğim. Ben, her şeye rağmen seninle mesut olabilirdim. Evet, her şeye rağmen seviliyordum, sevildiğimi de bilmiyor değildim; fakat bu, bana kâfî gelmedi. İstedim ki çok, pek çok sevileyim, kendi sevdiğim kadar değilse bile -çünkü buna imkân yok- ona yakın sevileyim. Bu kadar sevilmeye benim hakkım var mıydı? Zannetmem Kâmran. Ben, küçük, cahil bir kızdım. Sevmenin, kendini sevdirmenin de bir yolu var, değil mi Kâmran? Hâlbuki ben bunları hiç, hiç bilmiyordum.” (...) “Kâmran, ben, seni sevmesini senden ayrıldıktan sonra öğrendim. Hatta yaptığım tecrübelerle, başkalarını sevmekle sanma sakın. Gönlümün içindeki derin, hazin, ümitsiz hayalini sevmekle. (s.361)
Romanda “sevgi” teması da geniş olarak işlenmiştir. Feride teyzelerini çok sever. Çok haylaz bir kız olmasına rağmen teyzeleri ona karşı her zaman sevgiyle yaklaşmışlardır. Feride, teyzesinin kızı Müjgân’ı da, bir abla gibi sever, her şeyini onunla paylaşır. Köşkten ayrıldıktan sonra otelde kalırken Hacı Kalfa, Feride’yle yakından ilgilenir. Feride, Zeyniler köyünde küçük bir kız olan Munise’yi evlatlık alır. Onu kendi kızıymış gibi sever, onunla ilgilenir. Askerî doktor olan Hayrullah Bey de, daha ilk görüşte Feride’yi sever. Feride ile Hayrullah Bey arasında “baba-kız” sevgisi vardır. Feride genel anlamda çevresindeki insanları çabucak sever, onların yardımına koşar. “Ne arsız gönlüm var benim. Etrafımdaki insanları ne kadar çabuk seviyorum.” (s.217) “Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.” (s.192)
Romanda sevgi teması, çoğu zaman “merhamet”, “acıma”, “şefkat” duygularını da beraberinde getirir. Feride, soğuk bir kış gecesinde, kapısına donmuş bir hâlde gelen Munise’ye çok acır, onu bir anne şefkatiyle kucaklar. Doktor Hayrullah Bey, kanadı kırık, gönlü yaralı Çalıkuşu’nu Anadolu’nun ücra bir köşesinde görünce ona acır. Onun mutlu olması için elinden geleni yapar. Feride’yi kızı yerine koyar, baba şefkatiyle sever. Ölmeden önce de Feride’ye, akrabalarıyla barışmasını, onlarla beraber yaşamasını vasiyet eder.
Romanın hüzünlü bir havaya bürünüp romantik bir özellik kazanmasında “ölüm” ve “ayrılık” temalarının etkisi büyüktür. Kader, âdeta Feride’yi yalnız bırakmak için onun sevdiklerini teker teker elinden alır. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Feride, evlenme arefesinde çok sevdiği nişanlısı Kâmran’dan ayrılır. Daha sonra Munise ile yeniden hayat bulan Feride, onu da kaybeder. Son olarak da babası yerine koyduğu adamı, Hayrullah Bey’i kaybeder. “Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor. İşte üç sene evvel bir sonbahar akşamıyla beraber ölen genç kızlık rüyalarım, kendi küçüklerim, sonra Munise, onun arkasından, belki kalbimin öksüzlüğünü avuturlar diye ümit ettiğim talebelerim. Yavrularını tehlikede gören bir ana kuş hırçınlığıyla üstlerine titrediğim bu şeyler, sonbahar yaprakları gibi birer birer sararıyor, dökülüyor. Daha yirmi üç yaşıma girmedim; yüzümden, vücudumdan çocukluğun izleri silinmedi; hâlbuki gönlüm, baştan başa bütün sevdiklerimin ölüleriyle dolu.” (s.354)
Romanda Feride ekseninde kendini gösteren bir diğer önemli tema ise “gurur”dur. Çalıkuşu romanının en önemli kişisi olan Feride, Cumhuriyet Türkiye’sinde esas olacak yeni bir kız tipidir. Feride, çocukluğundan beri kendini ezdirmeyen, haklarını savunabilen, insanlarla kolaylıkla diyalog kurabilen, kültürlü, dışa dönük bir kızdır. Kâmran’ın ihanetini sineye çekip oturmaz veya tevekkülle karşılamaz. Onun Kâmran’ı terk edip Anadolu’nun en ücra köşelerine hiç çekinmeden gidişinin ve oralarda yıllarca bütün gücüyle mücadele edişinin arkasında, aşkıyla olan çatışmada üstün gelen gururu vardır.
Romanda işlenen temalardan biri de “ihanet”tir. Çalıkuşu’nun İstanbul’u terk edip Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerine gitmesinin ve yıllarca geri dönmemesinin sebebi Kâmran’ın ihanetidir. Feride, nişanlılığının ilk günlerinde Kâmran’a karşı çok soğuk davranır. Kâmran’ın Avrupa seyahati gündeme geldiğinde ise Kâmran, nişanlısından kendisine “kal” demesini ister. Fakat Feride, bu yolculuğa karşı çıkmaz. Kâmran, böyle bir boşlukta iken İsviçre’de Münevver adında bir kadınla ilişki yaşar. Bu ilişkiden Feride’ye bahsetmez. Kâmran bu yanlış davranışla Feride’nin yıllarca acı çekmesine sebep olmuştur.
Feride’nin nişanlanmadan önceki dönemlerinde “kıskançlık” teması göze çarpar. Feride, köşke gelen misafirler arasında Neriman adında dul bir kadının, Kâmran’a ilgi göstermesine dayanamaz. Güzel ve çekici bir kadın olduğu için onu kıskanır. Bir gece de onları ağacın altında öpüşürken yakalar. Feride’nin okul yaşamı boyunca Kâmran’a karşı soğuk davranışlar sergilemesinde bu kadına karşı duyulan kıskançlığın etkisi büyüktür. Daha sonra ise hiç görmediği Münevver’i kıskanır, onun kendisinden daha güzel olduğunu, daha şirin lâflar ettiğini düşünür.
Feride’nin köşkü terk ettikten sonraki yaşamına baktığımızda “güzellik/çekicilik” temasının ön plâna çıktığını görürüz. Feride, doğuştan gelen bir yüz güzelliğine sahiptir. Yüzünün doğal hâli, sanki makyaj yapılmış, boya sürülmüş gibidir. Feride’nin bu güzelliği ve çekiciliği, gittiği her yerde başına belâ olur. Feride’nin albenisine kapılıp güzelliği karşısında büyülenen erkekler ona “İpekböceği”, “Gülbeşeker”, “Fındıkkurdu” gibi adlar takarlar. Pek çok kişiden evlenme teklifi alır. Kendisiyle ilgili çıkan dedikodular yüzünden gittiği yerlerde uzun süre kalamaz, başka şehirlere sürekli tayin istemek zorunda kalır.
Feride köşkten ayrıldıktan sonra, yaklaşık beş yıl sevdiklerinden ayrı kalır. Bu duruma zaman zaman isyan eden Feride, “gurbet” ve “yalnızlık” duygularından bir türlü kurtulamaz. “Ufukta akşamın uçuk mavi seması içinde, ince ince tüten dumanlara benzeyen karşı dağları seyretmeye başladım. / Çalıkuşu, bu dağlardan, yine gurbet kokusu almaya başlıyordu. Gurbet kokusu! Bu kokuyu bütün ruhuyla koklamayanlar için ne manasız bir söz! Hayalimde yollar, gittikçe incelip mahzunlaşan, bitip tükenmez gurbet yolları uzanıyor, kulağımda Çeçen arabalarının o ince yanık sesli çıngırakları ağlıyordu. / Ne vakte kadar yarabbi, ne vakte kadar? Ne için? Hangi emele yetişmek için?” (s.286-287)
Tarih: 2020-12-02 15:37:26 Kategori: Edebiyat
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Çalıkuşu Romanında Ferdi Temalar Nedir
Çalıkuşu romanının en önemli teması, Feride ile Kâmran arasında yaşanan “aşk”tır. Romanın baş kahramanı olan Feride, uzun süre açıkça itiraf etmeyip Kâmran karşısında hırçınlaşıp ondan nefret ettiğini söylese de, gerek öğrenciliğinin son yıllarında, gerekse Anadolu’da yaşadığı yıllar boyunca Kâmran’ı hep sevmiştir. Teyzesinin köşkünden ayrıldıktan sonra karşısına pek çok erkek çıkmış olmasına rağmen, hiçbirine Kâmran’a karşı hissettiği duygularla yaklaşmaz. Feride’nin onca yıl sevdiğinden ayrı kalmasının arkasında daha çok sevilmek, sevmeyi ve kendini sevdirmeyi yeterince bilmemek vardır. Daha da önemlisi, gururu ile aşkı arasında bir çatışma yaşayan Feride, yıllarca gururunun aşkına galip gelmesinin acısını yaşar. Anadolu’da bulunduğu yıllar, ona sevmeyi, kendini sevdirmeyi öğretmiş; yüreğinde hep kanayan bir yara olan aşkı ve yaşadığı olaylar onu olgunlaştırmıştır. Hatıra defterinin son sayfalarında Feride, yıllarca kendisinden bile saklamaya çalıştığı aşkını itiraf eder. “Evet, niçin yalan söyleyeyim? Bütün nefretlerime, isyanlarıma, bütün o geçmiş şeylere rağmen, ben yine bir parça senindim.” (s.330) “Bu son ayrılık saatinde niçin hakikati saklamalı? Bu okumayacağım defteri ben senin için yazdım Kâmran. Evet, ne söyledim, ne yazdımsa hep senin içindi. Yanlış, çok yanlış bir iş tuttuğumu bugün artık itiraf edeceğim. Ben, her şeye rağmen seninle mesut olabilirdim. Evet, her şeye rağmen seviliyordum, sevildiğimi de bilmiyor değildim; fakat bu, bana kâfî gelmedi. İstedim ki çok, pek çok sevileyim, kendi sevdiğim kadar değilse bile -çünkü buna imkân yok- ona yakın sevileyim. Bu kadar sevilmeye benim hakkım var mıydı? Zannetmem Kâmran. Ben, küçük, cahil bir kızdım. Sevmenin, kendini sevdirmenin de bir yolu var, değil mi Kâmran? Hâlbuki ben bunları hiç, hiç bilmiyordum.” (...) “Kâmran, ben, seni sevmesini senden ayrıldıktan sonra öğrendim. Hatta yaptığım tecrübelerle, başkalarını sevmekle sanma sakın. Gönlümün içindeki derin, hazin, ümitsiz hayalini sevmekle. (s.361)
Romanda “sevgi” teması da geniş olarak işlenmiştir. Feride teyzelerini çok sever. Çok haylaz bir kız olmasına rağmen teyzeleri ona karşı her zaman sevgiyle yaklaşmışlardır. Feride, teyzesinin kızı Müjgân’ı da, bir abla gibi sever, her şeyini onunla paylaşır. Köşkten ayrıldıktan sonra otelde kalırken Hacı Kalfa, Feride’yle yakından ilgilenir. Feride, Zeyniler köyünde küçük bir kız olan Munise’yi evlatlık alır. Onu kendi kızıymış gibi sever, onunla ilgilenir. Askerî doktor olan Hayrullah Bey de, daha ilk görüşte Feride’yi sever. Feride ile Hayrullah Bey arasında “baba-kız” sevgisi vardır. Feride genel anlamda çevresindeki insanları çabucak sever, onların yardımına koşar. “Ne arsız gönlüm var benim. Etrafımdaki insanları ne kadar çabuk seviyorum.” (s.217) “Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.” (s.192)
Romanda sevgi teması, çoğu zaman “merhamet”, “acıma”, “şefkat” duygularını da beraberinde getirir. Feride, soğuk bir kış gecesinde, kapısına donmuş bir hâlde gelen Munise’ye çok acır, onu bir anne şefkatiyle kucaklar. Doktor Hayrullah Bey, kanadı kırık, gönlü yaralı Çalıkuşu’nu Anadolu’nun ücra bir köşesinde görünce ona acır. Onun mutlu olması için elinden geleni yapar. Feride’yi kızı yerine koyar, baba şefkatiyle sever. Ölmeden önce de Feride’ye, akrabalarıyla barışmasını, onlarla beraber yaşamasını vasiyet eder.
Romanın hüzünlü bir havaya bürünüp romantik bir özellik kazanmasında “ölüm” ve “ayrılık” temalarının etkisi büyüktür. Kader, âdeta Feride’yi yalnız bırakmak için onun sevdiklerini teker teker elinden alır. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Feride, evlenme arefesinde çok sevdiği nişanlısı Kâmran’dan ayrılır. Daha sonra Munise ile yeniden hayat bulan Feride, onu da kaybeder. Son olarak da babası yerine koyduğu adamı, Hayrullah Bey’i kaybeder. “Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor. İşte üç sene evvel bir sonbahar akşamıyla beraber ölen genç kızlık rüyalarım, kendi küçüklerim, sonra Munise, onun arkasından, belki kalbimin öksüzlüğünü avuturlar diye ümit ettiğim talebelerim. Yavrularını tehlikede gören bir ana kuş hırçınlığıyla üstlerine titrediğim bu şeyler, sonbahar yaprakları gibi birer birer sararıyor, dökülüyor. Daha yirmi üç yaşıma girmedim; yüzümden, vücudumdan çocukluğun izleri silinmedi; hâlbuki gönlüm, baştan başa bütün sevdiklerimin ölüleriyle dolu.” (s.354)
Romanda Feride ekseninde kendini gösteren bir diğer önemli tema ise “gurur”dur. Çalıkuşu romanının en önemli kişisi olan Feride, Cumhuriyet Türkiye’sinde esas olacak yeni bir kız tipidir. Feride, çocukluğundan beri kendini ezdirmeyen, haklarını savunabilen, insanlarla kolaylıkla diyalog kurabilen, kültürlü, dışa dönük bir kızdır. Kâmran’ın ihanetini sineye çekip oturmaz veya tevekkülle karşılamaz. Onun Kâmran’ı terk edip Anadolu’nun en ücra köşelerine hiç çekinmeden gidişinin ve oralarda yıllarca bütün gücüyle mücadele edişinin arkasında, aşkıyla olan çatışmada üstün gelen gururu vardır.
Romanda işlenen temalardan biri de “ihanet”tir. Çalıkuşu’nun İstanbul’u terk edip Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerine gitmesinin ve yıllarca geri dönmemesinin sebebi Kâmran’ın ihanetidir. Feride, nişanlılığının ilk günlerinde Kâmran’a karşı çok soğuk davranır. Kâmran’ın Avrupa seyahati gündeme geldiğinde ise Kâmran, nişanlısından kendisine “kal” demesini ister. Fakat Feride, bu yolculuğa karşı çıkmaz. Kâmran, böyle bir boşlukta iken İsviçre’de Münevver adında bir kadınla ilişki yaşar. Bu ilişkiden Feride’ye bahsetmez. Kâmran bu yanlış davranışla Feride’nin yıllarca acı çekmesine sebep olmuştur.
Feride’nin nişanlanmadan önceki dönemlerinde “kıskançlık” teması göze çarpar. Feride, köşke gelen misafirler arasında Neriman adında dul bir kadının, Kâmran’a ilgi göstermesine dayanamaz. Güzel ve çekici bir kadın olduğu için onu kıskanır. Bir gece de onları ağacın altında öpüşürken yakalar. Feride’nin okul yaşamı boyunca Kâmran’a karşı soğuk davranışlar sergilemesinde bu kadına karşı duyulan kıskançlığın etkisi büyüktür. Daha sonra ise hiç görmediği Münevver’i kıskanır, onun kendisinden daha güzel olduğunu, daha şirin lâflar ettiğini düşünür.
Feride’nin köşkü terk ettikten sonraki yaşamına baktığımızda “güzellik/çekicilik” temasının ön plâna çıktığını görürüz. Feride, doğuştan gelen bir yüz güzelliğine sahiptir. Yüzünün doğal hâli, sanki makyaj yapılmış, boya sürülmüş gibidir. Feride’nin bu güzelliği ve çekiciliği, gittiği her yerde başına belâ olur. Feride’nin albenisine kapılıp güzelliği karşısında büyülenen erkekler ona “İpekböceği”, “Gülbeşeker”, “Fındıkkurdu” gibi adlar takarlar. Pek çok kişiden evlenme teklifi alır. Kendisiyle ilgili çıkan dedikodular yüzünden gittiği yerlerde uzun süre kalamaz, başka şehirlere sürekli tayin istemek zorunda kalır.
Feride köşkten ayrıldıktan sonra, yaklaşık beş yıl sevdiklerinden ayrı kalır. Bu duruma zaman zaman isyan eden Feride, “gurbet” ve “yalnızlık” duygularından bir türlü kurtulamaz. “Ufukta akşamın uçuk mavi seması içinde, ince ince tüten dumanlara benzeyen karşı dağları seyretmeye başladım. / Çalıkuşu, bu dağlardan, yine gurbet kokusu almaya başlıyordu. Gurbet kokusu! Bu kokuyu bütün ruhuyla koklamayanlar için ne manasız bir söz! Hayalimde yollar, gittikçe incelip mahzunlaşan, bitip tükenmez gurbet yolları uzanıyor, kulağımda Çeçen arabalarının o ince yanık sesli çıngırakları ağlıyordu. / Ne vakte kadar yarabbi, ne vakte kadar? Ne için? Hangi emele yetişmek için?” (s.286-287)
Tarih: 2020-12-02 15:37:26 Kategori: Edebiyat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx